Kendinden Başla

Günümüz Türkiye’sinin en önemli problemlerinden biri bu durum: Lafa gelince çoğunluğun doğru söylemesi, icraata gelince ise çoğunluğun yanlış davranması.

İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye bir çocuk getirirler. Çocuğun bal yemeden duramıyor, bala karşı alerjisi olduğu için vücudunda yaralar çıkıyormuş. Ana-baba üzüntü içerisinde İmam-ı Azam’a durumu anlatırlar: 'Nice hekimlere gittik, nice tedbirler aldık, fakat nafile. Ne tedavi imkanı bulduk, ne de çocuğu bal yemekten vazgeçirebildik. Nihayet, tavsiye üzerine size geldik.' 
İmam-ı Azam çocuğun ailesini dinledikten sonra, ‘kırk gün sonra gelin’ der. Aile zaten gergin bir haleti ruhiye içerisindedir. İmam’ın  anlam veremedikleri ‘kırk gün sonra gelin’ cümlesine içten içe öfkelenirler. Başka çare yok diyerek kırk gün sonra çocukla beraber gelirler.
İmam-ı Azam çocukla kısa bir görüşme yaptıktan sonra  müşfik bir eda ile çocuğa ‘bundan sonra bal yeme evladım’ der. Sonra da çocuğun ailesine, ‘tamam gidebilirsiniz’ der. Ana-baba ‘kırk gün bunun için mi bekledik’ diye içlerinden geçirirler. Fakat Ebu Hanife’ye itimatları tamdır. Ne de olsa devrin en büyük alimlerinden.
Eve dönerler ve sonraki günlerde görürler ki, çocukları artık bala müptela değil. İmam-ı Azam’a bu durumun hikmetini sormak ve teşekkürlerini sunmak maksadı ile tekrar ziyaret ederler. ‘Efendim, evladımıza bir cümle söylediniz. Baldan vazgeçirdiniz. Bunun hikmeti nedir?’
İmam-ı Azam bütün ana-babalara ve eğitimcilere ibret olabilecek şu cevabı verir: ‘Kırk günce bende bal yiyordum. Bal yiyen birinin, başkasına bal yeme demesi tesir etmez. Sizi de bu yüzden ‘kırk gün son gelin’ diye gönderdim. Bu sürede kendim bal yemeyi kestim, önce kendim denedim. Sonra çocuğa söyledim ve tesiri oldu.’ 

‘Çocuğum bizi dinlemiyor’, ‘hiç ders çalışmıyor’, ‘çok televizyon izliyor, engel olamıyoruz’ vb. durumlar için şikayete gelen velilerin sayısı çok fazla. Hatta çoğu velinin en önemli şikayeti ‘çocuğun yapma dedikleri şeyi yapıyor olması’. Bu gibi durumlarda İmam-ı Azam’ın bu hikayesini anlatıyorum. İbret olabilmesi için.
Ana-babalar ‘dediğimi yap, yaptığımı yapma’ mantığı ile hareket ettikleri için söyledikleri sözlerin tesiri olmuyor. Anne-baba heyecanla o gün için seçtikleri diziyi izlerken çocuğa ders çalış diyorlar, tesiri olmuyor. Baba bir fırt daha çektiği sigaranın dumanını gençlik çağlarına ilk adımlarını atan oğlunun suratına üfleyerek, çocuğa sigara içmemesi gerektiğini söylüyor, tesiri olmuyor. Ana-babaların durumu ile öğretmenlerin durumunda ortak noktalar var. Mesela öğretmen, aylardır bir kitap(ders kitabı haricinde) açmadığı halde öğrencilere kitap okumanın önemini anlatıyor, tesiri olmuyor. İçinde şiddetle sigara içme isteği varken ve tenefüs saatini bekliyorken, öğrencilere sigaranın zararlarını anlatıyor, tesiri olmuyor. İmamların, din görevlilerinin durumu da bu şekilde: Televizyon kanallarında güzel ahlakı anlatan ünlü prof’lar, program bittikten sonra anlattıkları ile kendileri mesul değilmiş gibi davranıyor, anlattıklarının insanlara tesiri olmuyor. Cuma günü vaaz kürsüsünde anlattıkları ile dinleyenleri mest eden imam cumadan sonra anlattıklarını sadece anlatmış olmak için anlattığını göstermek istercesine söylediklerinin tersini yapıyor.
Günümüz Türkiye’sinin en önemli problemlerinden biri bu durum: Lafa gelince çoğunluğun doğru söylemesi, icraata gelince ise çoğunluğun yanlış davranması. Ana-babaların bu meseleleri bilmemesi normal. Fakat imamların ve eğitimcilerin bu meseleleri çok iyi bildiğini düşünüyorum.


Not: Bu yazıyı yazmaktaki gayem öğretmen, din görevlisi ve ana-babaları kötülemek değildir. Sadece var olan bir probleme ilişkin gözlemlerimi ifade ediyorum. Yaşantısı ile iyi örnek olan öğretmen, din görevlisi ve ana-babaların varlığını inkar edilemez. 

Yorumlar

  1. Bu hikayeyi çok seviyorum. Kesinlikle herşeye kendimizden başlamaliyiz. Elinize saglik :)

    YanıtlaSil
  2. Elinize emeğimize sağlık çok güzel bir hikaye ve çok güzel anlatmışsınız👍👏

    YanıtlaSil
  3. Evet bu hikayeyi daha önce birçok defa duymuştum, çok anlamlı ve güzel bir hikaye. Siz de güzel yorumlamışsınız, elinize sağlık.

    YanıtlaSil
  4. Özellikle çocuklar üzerinde rol modeller çok etkili.Çocuk görerek öğreniyor.Ama işte konuşmak uygulamaktan kolay olunca işimize de bu geliyor.

    YanıtlaSil
  5. İnsanın olduğu her yerde bu sorun var bence. Çok güzel ve anlamlı bir hikaye gerçekten.

    Bir şiirde diyor ya şair:

    "Yar adıyla başlayayım sözüme.
    Gülsüz bağda bülbül ötmez kurbanım.
    Sözü önce söyleyeyim özüme.
    Yoksa kalpten kalbe gitmez kurbanım."

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. En önemli sorunlarımızdan. Benim de çok sevdiğim bir şiirlerden..
      Teşekkürler..

      Sil
  6. Hikayeyi ilk kez duydum ama gerçekten çok güzelmiş.Ben de kendi adıma yapamadığım bir şeyi kimseye önermemeye gayret ediyorum.

    YanıtlaSil
  7. İlk kez duyduğum hikayeden çok etkilendim. Söylediklerinize tamamen katılıyorum, insanın fikri ne ise zikri de o olmalı ki en azından dürüst olabilsin. Ne yazık ki çoğumuzda durum aynı. Başkasını görsek de kendimize ayna tutamıyoruz maalesef. Paylaşım için teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız. Fikrimiz ile zikrimizin aynı olacağı gün bir şeyler düzelmeye başlayacak bence.

      Sil
  8. Uyarıcı bir makale. Ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz sözü aklıma geldi birden. İletişim ve tebliğ sadece sözle yapılmaz. İnsanın duruşu bile bir iletişim ve tebliğdir. Bu tür yazılar günümüz anektotlarıyla da yazılarak yaygınlaştırılmalı. Nasrettin Hocanın metrobüse binmesi gibi. :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Günümüz anektodları ile yaygınlaştırmak faydalı olacaktır. Yorum için teşekkürler :)

      Sil
  9. Hikaye çok anlamlı. Etrafımızdakileri düzeltmek istiyorsak önce kendimizden başlamalı işe. Bugünlerde ihtiyacım olan bir yazıydı. İsabet oldu. Emeğinize sağlık...

    YanıtlaSil
  10. Nasihatten daha çok eylemdir örnek olan, çok haklısınız.

    YanıtlaSil
  11. Daha önce de duyduğum bir kıssa! Hissemize düşeni alıp hayatımızda tatbik etmeliyiz!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayata tatbik etmeyince bir manası olmaz zaten.

      Sil
  12. evt bal hikayesini ben de duymuştum hatta dinlemiştim,sanmıyorsam tgrt belgeselde rastgelmiştim,orada güzel dini kasideler,hikayeler yer alıyo bazen..bazen severek izliyorum bu dini hikayeleri..çok güzel bir anlatımı oluyo..imamı azamın ‘Kırk günce bende bal yiyordum. Bal yiyen birinin, başkasına bal yeme demesi tesir etmez. Sizi de bu yüzden ‘kırk gün son gelin’ diye gönderdim. Bu sürede kendim bal yemeyi kestim, önce kendim denedim. Sonra çocuğa söyledim ve tesiri oldu.’ sözünde olduğu gibi ,eğer birilerini birşeyden etkilemek istiyorsak,o etkinin olabilmesi için öncelikli olarak bizim o etkinin içerisinde olup olmadığımızın farkına varmamız ve ona göre davranış sergilememiz gerekir..o açıdan çok faydalı bir konuya değinmişsiniz,emeğinize sağlık..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İbret aldığımız sürece bu tür hikayeler çok faydalı olacaktır. Hatta salt bilgi edinmek yerine bu tür hikayeler ile bilgeliğin kapısını aralamak lazım.

      Sil
  13. Hikayeyi ilk kez duydum. Ne kadar da güzel bir örnekmiş.

    YanıtlaSil
  14. Size genel olarak katılıyorum, bal hikayesini de ilk kez okudum. İmam dediniz de; okur yazarlığı bile olmayan adamlardan çok şey bekliyoruz bence; içinde bulunduğumuz durum daha iyi açıklıyor galiba bana göre. Amacım küçümsemek değil, eğitimin önemli olduğunu vurgulamaya çalışıyorum. Temel sıkıntı eğitim ve eğitimin kalitesi, hangi alanda olursa olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eğitim hususunda kalite istenilen seviyede o görüşünüze katılıyorum.
      Uzun yıllar Türkçe dersi görüyoruz, fakat kitap okuma alışkanlığımız yok. Beden Eğitimi dersi görüyoruz, fakat çok azımız sporla uğraşıyor.. Dahası Yabancı Dil dersi de görüyoruz fakat yine de hiçbir dili doğru, düzgün konuşamıyoruz...
      O zaman eğitim diye adlandırdığımız bu zırvalığı yeniden kurgulamamız gerekiyor.
      -Ahmet Şerif İzgören

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anadolu'nun Üç Şems'i

Kozalağın Hikayesi

Teknoloji Tembelleştirir mi?