Sözde İnsan





‘Şu adem dedikleri, 
 Ayak ile baş değil. 
Adem manaya derler, 
Suret ile kaş değil.’ 
Kaygusuz Abdal






Ruhun ve mananın hiçbir önem arz etmediği, materyalizmin doruk noktasına ulaştığı, her şeyin madde ile ölçüldüğü bir çağda yaşıyoruz. Her ne kadar bilgi çağı adını verdiğimiz, aklın son noktasına kadar kullanıldığı, her şeyin savurulduğu bir çağda yaşadığımızı söylesek de; ‘aklın durduğu bir çağda’ yaşıyoruz aslında. İnsanın kendini tanımadığı, kendinden bihaber olduğu; ‘Sen kimsin?’ vb. sorulara ad, soyad ve fiziksel özelliklere ilişkin cevaplar verildiği; ‘En sevmediğin yönün nedir? Hangi yönlerin güçlüdür?’gibi soruların çoğunlukla yanıtsız kaldığı ya da cevaplanmasının uzun zaman aldığı ve özellikle de ‘Yaşamdan ne bekliyorsun? Yaşama amacın ne?’ gibi soruların cevaplanamadığı; özetle insanların kendini bilmediği, kendisine yabancı olduğu, mana âlemini bilmediği bir dönemde yaşıyoruz. 

İçinde bulunduğumuz çağın ve beşeri sistemlerin bir sonucu olarak insan maddi boyutuyla ele alınıyor, insanın bir iç dünyasının olduğu göz ardı ediliyor. Sanki insanın iç dünyasını bilmemesi, kendini tanımaması, geçici zevklerin peşinde koşması içinde bulunduğumuz çağın gerekliliğiymiş gibi algılanıyor. Bunun sonucu olarak insanlık kendini bilip tanımaktan uzak bir yaşam sürüyor. Hal böyle olunca da insanın kendine yabancılaşması kaçınılmaz oluyor. 

Çağımız insanının en büyük sorunlarından olan kendine yabancılaşma, kendinden uzaklaşma gibi sorunların temelinde insanın sadece maddi yönleriyle dikkate alınması, mana âleminin hiçe sayılması yatmaktadır. Çoğu insanın içinde büyük bir sıkıntıyla yaşadığı ve bu sıkıntıya ad koyamadığı, anlam veremediği acı bir gerçektir. ‘İçimde bir sıkıntı var ama ne olduğunu bilmiyorum’ gibi cümlelerle derdini ifade etmeye çalışanların çokluğu da yine insanın kendini bilmemesinden kaynaklanmaktadır. Bu durumdaki insanlar çoğunlukla alkol, sigara, uyuşturucu gibi maddelerle kendilerini avutmakta, bu maddelerin sıkıntılarını azaltacağını düşünmektedirler. Oysaki bu maddelerin tesiri ancak belli bir süre devam etmektedir, uyuşukluk süresi bittikten sonra insan daha yoğun bir şekilde sıkıntı yaşamakta, alkol, sigara vb. maddelere daha fazla ihtiyaç duymaktadırlar. Bazı insanlar ise iç sıkıntılarından kurtulmak için geçici zevklerin peşinde koşmakta, lüks bir hayata erişmek için mücadele etmektedirler. Lükse ulaştıkları vakit ne olduğunu bilmedikleri iç sıkıntılarından kurtulacakları düşüncesini taşıyan insanlar ne yazık ki çoğunluktadır. 

Bütün bunları göze alarak, tarihin her döneminde olduğu gibi, günümüzde de en büyük ihtiyacımız kendimizi tanımak, kendimizi bilmektir. Kendimizi materyalizmin boyunduruğundan kurtarmalı, iç dünyamızın derinliklerinde kendimizi aramalıyız. ‘Kendinden kendine sefer eyle’ diyen Mevlana gibi maddi kimliğimizden manevi kimliğimize, iç dünyamıza yolculuğa çıkmalı, kendimizin farkına varmalıyız. Güçlü-zayıf yönlerimizin farkına varmak, duygu ve düşünce dünyamızda olup bitenleri anlamak ve en önemlisi de yaşamdan ne istediğimiz bilmek; ancak bu yolla, iç dünyamıza sefer eylemekle gerçekleşecektir.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anadolu'nun Üç Şems'i

Kozalağın Hikayesi

Teknoloji Tembelleştirir mi?