Sevdadan Kurtuluş Olmaz (Bir Askerin Dilinden)

Bazı zamanlarda dert dinlemek olur işim. Bu zamanların birinde sevdaya tutulmuş bir Mehmetçik’in derdine derman aradık. Saatlerce konuştuk...
Öyle içten ve dertli konuşuyordu ki, bir an bile ondan uzaklaştıramadım dikkatimi. Gözlerinde teselli arayan ifadeler, yüzüne sinmiş bir masumiyet; ilgiye ve sevgiye özlem duyduğu her halinden belli. Söylemek isteyip söyleyemedikleri, mıknatıs gibi diline takılan kelimeler. Yanaklarının kızıllığı artarken, gözleri boncuk boncuk oluyor. Kısa kesilmiş saçları ve çatık kaşları ile acıyı, pişmanlığı, nefreti haykırıyor bakışları. 

Nasıl teselli verirdim o anlarda ona. Ne diyebilirdim. Hangi kelam acılarını hafifletir, yarasına merhem olurdu? Bilemedim. Sadece dinledim. Ben dinledikçe o anlattı. Ve, dikkatimi gördükçe daha da gayreti arttı, içinde birikmiş kasveti kelimelere döküp tane tane akıttı dudaklarından. Saatlerce anlattı, anlattı.

Neticede, sorduğum tek soruya cevabı hafızamda canlılığını korudu her zaman. Saatlerce süren görüşmemiz bu cevap ile bitti. 

-'Nasıl kurtulursun bu durumdan? Neler yapmayı düşünüyorsun' diye sordum. 

-'Sevdadan kurtuluş olmaz hoca' dedi ve devam etti: 'Bilir misin ? Budaklı ağaçlar vardır. Budağın olduğu yere bir çivi saplanırsa ömürleri beraber tükenecek demektir, çivi ile ağacın. Öyle yer eder ki çivi ağaca; öyle benimseyip, kendinden sayar ki ağaç çiviyi. Ayırmak mümkün olmaz ikisini birbirinden. Çıkarmaya çalıştıkça çivi daha derine iner, budaklar arasında takılır kalır. Çektikçe ağaçtan küçük parçalar çıkar, çivi yerinden bile oynamaz. Oynasa bile ya daha derine iner ya da bir budağın arasına saplanır. Netice itibariyle çivi içerde kalır. Çıkarmaya yönelik her çabada çivi de ağaç da bir şeyler kaybeder benliğinden, ikisi de acı çeker. Çiviyi çektikçe ağacın parçaları de gelir. Ağacı yakarsın yada parçalarsın çiviyi çıkarmak istersen. Yakarsan ağaç kül olur, çivi küle bulanır. Parçalarsan ağaç lime lime dağılır, çivide darbe izleri kalır. Neticede her ikisi de kaybeder eski halini. Ancak bu şekilde ayrılır çivi ağaçtan darbeler almış olarak, küllere batmış olarak.

Sevda da öyledir: unutmaya çalıştıkça, mâşuk daha çok yer eder hafızasına insanın. Çıkarmaya çalıştıkça yürekten, daha çok yer bulur kendine yürekte. Silmeye çalıştıkça kalpten daha da belirgin hale gelir maşuğun ismi. Dağlasa da, acıtsa da çıkmaz yürekten; silmek mümkün olmaz kocaman harflerle yazılı sevda sözünü. Kördüğüm gibi sabitlenir, sarmaşık otları gibi her damarın etrafını sarar. Ve çabaladıkça insan daha da karmaşıklaşır, damarları sardıkça sarar. Velhasıl çıkarmak öyle kolay değildir maşuğu yürekten: ya ağaç gibi yakarsın yüreğini sarıldığı yerlerden kopsun diye , ya kırarsın kendi kalbini dağılsın diye içindeki kelimeler... Ya da beklersin öyle; yüreğinde sevda acısı, omuzunda sevda yükü. ilk ikisi yok etmektir yüreğini ve kendini. üçüncüsü öğrenmektir sevdanın yürekten silinmeyeceğini.'

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anadolu'nun Üç Şems'i

İlmi sima Nedir? Fizyonomi Nedir?

Kozalağın Hikayesi