Bakmak ve Görmek

Aynı olsa da baktığımız nokta, gördüğü farklıdır hepimizin. Bakmak ve görmek diye tabir ettiğimiz nokta işte burasıdır. Baktığımız şeylerde birbirimizden farklı şeyler görmemiz, belki en güzel hasletlerimizden biri. Hayatı kolaylaştıran, çevremizde olup bitenleri daha iyi anlamamıza vesile olan bir hasletimiz. Ancak, zihnimizde yer etmiş kalıp yargılarımız ‘görmek’ gibi güzel bir hasletimizin önüne set çekebiliyor. Bazen de farklı görme özelliğimiz kişiler arası çatışmalara sebebiyet verebiliyor. Hatta çatışmalarımızın en önemli kaynağı farklı görmek olabiliyor. 

Baktığımız noktada gördüklerimiz hayata dair beklentilerimizden etkileniyor, beklentilerimizi etkiliyor. Ve, bir bakıma kendimizi görüyoruz baktığımız noktada: yaşanmışlıklarımızı, beklentilerimizi, ön yargılarımızı, düşüncelerimizi, acılarımızı, pişmanlıklarımızı, gönlümüzden geçenleri… Baktığımız yer bir aynadır, ve gördüğümüz kendimizizdir çoğu zaman.

Üstü başı yırtık, pejmürde bir vaziyette bir kadın oturuyor cami avlusunda. ‘Allah rızası için’ diye başlayıp devam eden sözleri etrafa yayılıyor. Cemaat çıkıyor camiden, onlarca insan bakıyor kadına. Kimi, ‘bunlar senden benden zengin’ diye geçiriyor içinden ve pejmürde kıyafetlerin arkasında zengin bir kadının varlığını görüyor, aynı zamanda bir sahtekar. Kimi ‘bu sene de fitreyi verecek birini bulduk’ diye düşünüp, Ramazan ayı için sadaka-ı fıtir verecek ihtiyaç sahibi birini görüyor. Diğerleri daha farklı şeyler… Neticede herkesin baktığı kişi aynı, lakin herkesin gördüğü şey farklı. Bu görüntülerden hangisi hakikattir, bilemesek de, biliyoruz ki, gördüklerimizi belirleyen şey beklentilerimiz ve kendi benliğimiz. 

Sınıfın en arka sırasında dersten bağımsız, kendi halinde oturan bir delikanlı. öğretmenler giriyor sınıfa, her biri bakıyor delikanlıya ve herbiri farklı bir şey görüyor delikanlıda: tembel, işe yaramaz, aklı fikri eğlencede olan biri, sürekli sevgilisini düşünen biri, umursamaz, vurdumduymaz biri, içekapanık ve utangaç biri. Bunların her biri gerçeğin bir parçasını yansıtabileceği gibi gerçekle hiç alakası da olmayabilir. Belki öğrenci, ailesindeki problemleri düşünüyordur, belki geleceğe dair endişeleriyle baş edemiyordur, belki de sevdiği kıza nasıl açılacağını dert ediniyordur. Kimbilir?

Büyük çoğunluğumuz baktığımız yerde daha çok olumsuzluklar görmeye meyilliyiz. Olumsuzlukları olumlu olanlara göre daha kolay görüyoruz. Bir insanın zihninden günde ortalama 60/70 bin düşünce geçtiği, Bu düşüncelerin 3/4'ünün de olumsuz düşünceler olduğu vurgulanıyor. Böyle bir duruma modern insanın yalnızlığı ve endişeleri de eklenince  gördüğümüz şeylerin olumsuzluğu anlaşılır olabiliyor. Zannımca bakmak ve görmekle alakalı dikkat edilmesi gereken husus, olumlu yada olumsuz olmasından ziyade gerçekçi olmasıdır.




Kimi zaman İsmail gibi bakabilmeli hayata!

Yorumlar

  1. Sevgi ve nefret duygusu olaylara bakışımızı değiştiriyor. Mesela iki kişi arasında bir olay olsa, muhabbet beslediğimizi haklı çıkarma, hoşlanmadığımız kişiyi de suçlama eğilimi gösterebiliyoruz. Ya da yabancıyı haksız, tanıdığımızı haklı çıkarmak. Misal; çocuğunun bir sorunu için karşı tarafla kavgaya tutuşan insanlar. Kim haklı kim haksız hiç bakılmaz. Muhabbeti, kurbiyeti bir kenara bırakıp, her daim adil olmak gerekli.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız. Sevdiğimiz kişilerin hatalarını göremezken, sevmediklerimizin iyi niyetli davranışlarında bile art niyet arayabiliyoruz..

      Sil
  2. Zihin programlarımız daha çok olumsuzluğa yatkın.Buna benzer ben de bir yazı yazmıştım.Kalemine sağlık.Yalnız bence daha çok yazmalısın.Sevgilerimle :)

    YanıtlaSil
  3. bakmakla görmek arasındaki farkı çok güzel yorumlamışsınız kaleminiz dert görmesin

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anadolu'nun Üç Şems'i

Kozalağın Hikayesi

Teknoloji Tembelleştirir mi?