Ana içeriğe atla

Eğitim Eğlence midir?



Geçenlerde nir köşe yazısı okumuştum. Güncel olmayan, bir kaç sene öncesinden kalma bir yazıydı. Yazar, İngiltere'ye gidip orada gördüğü bir kaç husustan söz ediyordu.

Orada bir kaç liseyi görme fırsatı bulan yazar, gördüklerini anlatıyor. İngiltere'nin en iyi lisesi olarak gösterilen, karma eğitimin olmadığı bir erkek lisesi bunlardan biri.
Burada öğrencilerin neredeyse hiç boş zamanı yok. Dolu dolu ve yoğun bir program söz konusu. Kılık kıyafetten tutun da, beslenme ve temizlik alışkanlıklarına kadar ciddi bir kural ve disiplin mevcut. Öğrencilerin kendileriyle başbaşa kaldıkları az bir zaman dışında program devam ediyor. Ülkenin en iyi lisesinin durumu bu.

Gördüklerine şaşıran yazar, oradaki görevliye bir soru soruyor:
"Reklam broşürlerinde çimlere uzanmış yatan, ağaçların altında gitar çalan öğrenciler varken, okulda ciddi bir program hakim. Eğlenen, gitar çalan kimseyi görmedim. Bu durum tuhafıma gitti."
Görevlinin cevabı şu oluyor:
"O reklamlar yabancı öğrenciler için. Onlar eğlenceyi ön plana aldıkları için reklamlar ona göre hazırlanıyor."
Ne kadar düşündürücü!

Eğlenceyi, eğitim ve öğrenmenin önünde tutan yabancılar arasında biz de varız. Önceliğimiz eğlenmek oluyor. Hatta eğitim sistemi içerisinde dahi eğlenme, öğrenmenin önünde yer tutuyor. Eğlenerek öğrenme diyerek eğitim yapmaya çalışıyoruz. Ancak öğrenciyi işin eğlence boyutundan öteye götüremiyoruz.

Bir de, öğrenmenin eğlenceli olduğu düşüncesini öğrencinin zihnine farkında olmadan yerleştiriyoruz. Halbuki, öğrenme bazen eğlenceli olabilir. Fakat çoğunlukla eğlenceli olmaktan uzaktır. Emek, çaba, fedakarlık ve disiplin ister. Eğlenerek öğrenmeye alışan kişi, eğlence unsuru devreden çıkınca öğrenmede güçlükler yaşar. Acaba eğlenerek öğretirken bunu ıskalıyor olabilir miyiz?

Yazarın söz ettiği okul aynı haliyle ülkemizde olsa nasıl olurdu? Aklıma gelen muhtemel tepkiler şöyle:
  • Eğitim karma olmadığı için daha en baştan büyük bir eleştiriye maruz kalacaktır.
  • İşin içinde eğlence olmadığı için öğrenciler gitmek istemeyecek, aileler göndermek istemeyecektir.
  • Disiplin ve kurallar öğrencinin özgürlüğüne ve rahatına engel oluyor diye düşünülecektir.
  • Kılık kıyafetin dahi belli bir standartta olması, öğrenci(insan) haklarına mani olarak değerlendirilecektir
  • Dinlenecek zamanları bile olmadığı gerekçesiyle öğrencilerin sıkı bir sisteme tabi olması hoş karşılanmayacaktır.

Eğitimin ne olduğunu unuttuğumuzda bu tür eleştirilere kapılmamak elde değil. Eğitimin bir bakıma bir disiplin süreci olduğunu göz ardı edince, emek, çaba, fedakarlık gerektirdiğini unutunca böyle oluyor. Eğitimin bazen sıkılarak bazen eğlenerek bazen de yorularak devam eden bir süreç olduğunu unutunca yalnız eğlence boyutu ne çıkabiliyor.

Elbette öğrencinin hayatında eğlence de olsun. Ama eğitimin sıkıntıyı yönetebilmek olduğunu, öğrenmenin sıkıntının üstesinden gelip çalışmakla mümkün olduğunu hatırda tutmakta fayda var.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anadolu'nun Üç Şems'i

Şems güneş manasını ifade eden bir kelime. Arapça kökenli bir kelime.   Uzun zamandan beri kültür coğrafyamızda kullanılan isimlerimiz arasında yerini almış: Şems, Şemsi, Şemseddin vesaire. Şems ismi ile müsemma olan üç Şems var ki, bunlar tarih ve kültürümüzde yeni ufuklar açan şahsiyetler. Bu üç şahsiyetten Şems-i Tebrizi’yi Mevlana Celaleddin Rumi ile, Akşemseddin’i Sultan Fatih ile irtibatından biliriz. Fakat bir Şems daha vardır ki, O’nu bilenlerimizin sayısı azdır. Bu kişi Şemsi Sivasi Hazretleridir. Şu anda Sivas’ta medfun olup 4. Mehmed devrinde yaşadığı bilinmektedir. Bu yazıda Anadolu’nun üç Şems’i hakkında kısa bilgi verilecektir.   Şemsi Tebrizi Hazretleri Çoğumuzun Hz. Mevlana Celaleddin Rumi ile dostluğundan bildiği bir şahsiyet Şemsi Tebrizi hazretleri. Asıl ismi Mevlana Muhammed olan Şemsi Tebrizi hazretleri bugün İran hudutları içinde olan Tebriz’de dünyaya gelmiştir. Küçük yaşlardan itibaren din ilimlerinde gösterdiği kabiliyetle dikkat çekmiş,...

Yolgeçen Hanı Nerede?

Yolgeçen Hanı/Hasankeyf Günlük hayatta sürekli kullandığımız, anlamını tam anlamıyla bilmediğimiz/düşünmediğimiz bir tabir var: Yolgeçen hanı. Geleni gideni çok olan, sürekli misafiri olan yerler için kullandığımız bir tabir. Kimi zaman ‘ birader burası yol geçen hanı mı?’ şeklinde öfkemizi ifade ederken, kimi zaman ‘bizim mahallenin yolgeçen hanı burası, bu yoldan geçen buraya uğramadan gitmez’ şeklinde espirili bir dille kullandığımız tabir.  Anlamından dolayı kafelere, lokantalara özellikle de yol güzergahında bulunan tesislere verilen isimlerden biri.

Bitmeyen Gece - Mitat Enç I KitapYorum(13)

Kitap Hakkında Bilgiler Adı: Bitmeyen Gece Yazar: Mitat Enç Yayınevi: Ötüken Neşriyat Sayfa: 336 sayfa Bitmeyen Gece, Mitat Enç'in otobiyorafik romanı. Çocukluğundan emekliliğine giden yolda yaşadıklarını, şahit olduklarını, acılarını, üzüntü ve sevinçlerini anlatıyor. Yazar, İstanbul Hukuk Fakültesi'nde ilk senesini tamamlamadan gözlerinden rahatsızlanır. Bu sebeple eğitimini bırakır, İstanbul ve Viyana'da tedavi aramaya başlar. 3 senelik tedavi arayışının sonunda artık göremeyeceğini  kabullenir.  Kitap Özeti Yazar, Hukuk Fakültesine başladıktan sonra görmeme problemi başlar. Aslında gözlerindeki problem çocukluğundan beri vardır ama umursanmamıştır. İstanbul'da çeşitli doktorlar tarafından muayene edilir. Ancak bir sonuca ulaşamaz. Sonra bir tavsiye ile Viyana'ya gitmeye karar verirler. Viyana'da bir kaç defa ameliyat masasına yatsa da doktorların 'zamanında müdahale etseydik kurtardık' demek dışında yapabildikleri bir ş...