Geçtiğimiz günlerde bir danışan anneyle görüşüyordum. İki çocuğundan bahsetti. Aynı anne baba, aynı ev ortamı... Ama çocuklar bambaşka. Biri içine kapanık, sessiz ve hassas; diğeri öfkeli, zaman zaman saldırgan davranışlar sergileyen bir yapıda. “Neden bu kadar farklılar?” diye soruyordu.
Bu konuşmadan birkaç gün sonra doğada yürüyüş yaparken bir görüntü dikkatimi çekti: Yan yana büyümüş iki ağaç… Aynı toprağa kök salmışlar, muhtemelen kökleri birbirine dolanmış durumda. Ama biri koyu yeşil, sık ve gür bir çam; diğeri ise açık yeşil yapraklarıyla rüzgârda sallanan farklı bir ağaç türü. Aynı ortamda, aynı güneşin altında, aynı yağmurla beslenmişler ama kendi karakterlerinde büyümüşler.
Tam o an, danışan annenin sözleri geldi aklıma.
Mizaç böyle bir şey işte. Doğuştan gelen, karakterimizin temel yapı taşlarını oluşturan, kolayca değişmeyen bir özellik. Eğitimle, çevreyle, deneyimle şekillenir ama özde farklıdır. Aynı evde yetişen çocukların birbirinden bu kadar farklı olmasının en temel sebeplerinden biridir bu.
Ebeveynlik de işte tam burada bir sanata dönüşür: Her çocuğu kendi doğasına uygun şekilde anlamak, desteklemek, yönlendirmek. Aynı ağaca farklı su verilmeyeceği gibi, her çocuğa da aynı yaklaşım uygun olmayabilir.
Doğa, gören gözlere öğretir. Bazen bir dağın yamacında karşımıza çıkan iki ağaçla... Bazen bir annenin aklındaki şaşkınlıkla...
belki biri babaya diğeri anaya çekmiştir :)
YanıtlaSil