Günümüz dünyasında bilginin artmasına karşılık bilgeliğin azaldığı görüşü hakim. Dünyaya dair bilgimiz artıyorken kendimize dair farkındalığımız yahut dünyanın anlamına dair bilgeliğimiz azalıyor. Bu durumun bir çok sebebi olabilir. Asıl sebep olmasa da en önemli sebep bir kızılderili atasözünün ifade ettiği gibi, 'hikmeti değil bilgiyi arar* ' oluşumuz. Bu sebeplerden biri de, çocukluğumuzun gecelerini süsleyen masalların yerini sayıları, renkleri öğrenme telaşının almış olmasıdır. Masallar hayatın hikmetine dair çok şey katıyor çocukların zihinlerine. Geçtiğimiz günlerde okuduğum bir kitapta bu konuya dair bir paragraf vardı: Masal çocuğun kulağına hayatın hikmetini fısıldar. Bunun bilimsel bilgi ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bu bülbül sesi, su şırıltısı, bulut gülümsemesi, kuzu melemesi gibi bir şeydir. Uğurböceğinin parmak uçlarında gezinip aniden uçmasıdır. Hayat dediğimiz şey ise zaten kuzukulağı, patlangaç mısır ve reçel kavanozundan oluşmuştur; ta...